Minik Kelebeğin Kanatları - Bölüm 1
By Unknown Temmuz 12, 2017 aşk, komedi, minikkelebeginkanatları, minikkelebeğinkanatları, mizahBölüm 1 - Tanışma Uçaktan dışarı adımımı attığım anda suratıma vuran cehennem sıcağıyla hızla gözlerimi kırpıştırdım. Uçağa inmemiz...
Bölüm 1 - Tanışma
Uçaktan dışarı adımımı attığım anda suratıma vuran cehennem sıcağıyla hızla gözlerimi kırpıştırdım. Uçağa inmemiz için bağlanmış merdivenlerden, iki elimdeki çantalardan izin verdiği bir hızla indim ve saçlarımın arasında duran güneş gözlüğümü takıp, asfaltın daha çok arttırdığı sıcaklıktan gözlerimi böylece korumuş oldum.
Şuan da ayak bastığım kara parçası Akdeniz'in ortasında ki bir ada olan Maltaydı. İngilizce dil kursu için geldiğim adaya resimlerinden bile aşık olmuştum. Benim gibi evlilik merakı olmayan bir kızı bile nikah masasına oturtacak kadar aşık olmuştum o denizin mavisine. Ama her şey denizle olmuyor değil mi?
"Ben buraya niye geldim?" dedim içimden sayıklayarak
"Dil kursu için Pelinciğim." diye yanıtladı suratıma bile bakmayıp, kedili pijamalarıyla oturmuş kitap okuyan Mantıklı iç sesim.
Elimdeki çantalara daha sıkı sarılıp, terminale doğru yürürken iç sesimi kendi kendime onayladım. "Evet bu yüzden geldim ve hedefime başarmadan da dönmeyeceğim." dedim mağrur şekilde
Sonra sesli şekilde "Tabi vizem bitince her türlü geri dönmek zorundayım. Bir de tarihi belirli geri dönüş bileti var tabi. Of iki dakikada kendi kendimi gaza getirdim." diyerek hafifçe gülümsedim.
Bu yurt dışına ilk çıkışım değildi. Belirli ülkelere, kısıtlı bir zaman için gitmiş, yeni kültürleri tanımıştım. Benim gibi seyahat etme hastası bir insan için bu küçük ada bir çok gezilecek yeriyle beni doyurmaya hazırdı. Derin bir nefesi ciğerlerime çektim. Önümüzdeki iki ay boyunca burası yuvam olacaktı. Sonra pasaport kontrolü ve valizimi almak için terminale doğru yürümeye başladım.
Bir aslanın kabarık yelesini andıran kıvırcık, kahverengi saçlarım sıcağın da etkisiyle yüzüme yapışmıştı fakat iki elimde tuttuğum çantalar yüzünden onları suratımdan bir türlü çekemiyordum. Bir yandan yürümeye devam ederken, bir yandan da üfleyerek onları kocaman, açık kahverengi gözlerime girmesini engellemeye çalışıyordum. Güneş gözlüğüm bile bu asi kıvırcık saç tellerimi engelleyemiyordu.
Ben huylandığım saçlarımla kafayı bozmuşken, yanımdan geçip terminale girmeye çalışan iki rus vatandaşının hararetli bir şekilde ne hakkında konuştuğuna kulak kabarttım. İngilizceye ek olarak Rusça ve bu aralar kafayı takıp, başladığım yeni dil olarak İspanyolca biliyordum. Anladığım kadarıyla da uçaktan inen herkes gibi bu iki kadın da Maltanın sıcağından dem vuruyorlardı.
Terminale adım attığımda klimalarla soğutulmuş ortam yüzünden bedenimin hissettiği rahatlama, ağzımdan sözlü olarak da çıktı.
"Oh be dünya varmış." dedim sesli bir şekilde
Sol elimde olan ağır çantamı küçük yaşımdan beri profesyonel olarak yaptığım yüzme sporundan armağan olan geniş omuzuma attım. Ellerim ise vücudumun büyüklüğüne ters orantılı olarak minicik olduğundan, çantaların ağırlığıyla çoktan kızarıp, acımaya başlamıştı.
Taşıdığım yüklerin ağırlığıyla yavaşlattığım hızımı arttırıp, pasaport kontrolüne doğru yürüdüm. Ve uçaktan inen herkes gibi nizami bir şekilde oluşmuş kuyruğa karıştım.
Tam önümde el ele tutuşmuş çiftin Türk olduğunu anlamamla, uzun bir süre türkçe konuşamayacağım aklıma geldi ve sesimi biraz yükselterek
"Ay ne sıcak yermiş bu Malta?" dedim ellerimle kendimi yelpazelerken
Türk milletinin en sevdiğim özelliği tek cümleyle bile muhabbeti başlatabilir yeteneğimizin olmasıydı.
Kadın bana dönerek "Ay evet yandım yeminle. Bu nasıl bir sıcaktır? Kendimi Arabistan da sandım." dedi ve elleriyle kendine benim gibi yelpaze yapmaya başladı.
Yanındaki erkek kadına öyle aşk dolu bir bakış attı ki içimdeki deli ses şaha kalkıp "Bunlar yeni evli belli oldu. İki yıl sonra adamın aşk dolu bakışı Yemek nerede kaldı kadın? Açlıktan öldüm. Bakışına dönecek hissediyorum." diye söylendi.
Düşündüğüm şeyle dudağım belli belirsiz kıvrılırken kadın "Ne yapacağız bu sıcakta aşkım?" dedi.
Erkek ise "Bir şeyler yapacağız ama şuan, burada değil aşkım." dedi sessiz bir şekilde eşinin kulağına doğru.
Kadın da bu lafın üstüne kıkırdadı.
Hay benim iyi işiten kulaklarımı...
"Erotizminizi burada yaşamayın kardeşim." diye ciyak ciyak bağırasım geldi. Hissettiklerim hemen mimiklerime yansıdı ve onların görmeyeceği bir hızla dudaklarımı büküp eski halime geri döndüm.
Sonra kadın bana dönerek
"Daha yeni evliyiz balayına geldik." deyince içimdeki deli Pelin haklı olmanın verdiği duyguyla hızla gözlerini devirdi.
"Daha yeni evliyiz balayına geldik." deyince içimdeki deli Pelin haklı olmanın verdiği duyguyla hızla gözlerini devirdi.
Ama ağzımdan "Belli oluyor. Beraber mutlu, huzurlu, uzun ömürler dilerim ikinize de." dedim. İyi dilek faslından sonra çiftin pasaport kontrolü geldi ve konuşmamız sona erdi.
Ve sıra sonunda bana geldi. Aldı beni bir heyecan. Görende yanımda uyuşturucu taşıyorum sanacak. Pasaportumu görevli polise verdim ve sessizce, kurbanlık koyun gibi beklemeye başladım. Ve polisin o tok sesini duydum.
"Maltaya geliş amacınız nedir?"
Sesin nereye kaçtı Pelinim!!
"Eğitim için" dedim kısık bir sesle.
"Eğitim için" dedim kısık bir sesle.
"Eğitim ne tür bir eğitim?" dedi polis.
"Sen nasıl bir tür eğitim istersin canım benim?" diye söylenmek istesem de Alex ve Selimin beni boş boğazlıkla uyaran yüzleri gözümün önüne gelince sessizce
"İngilizce dil okuluna geldim." dedim ve polisin sorusunu hızla savdım.
Polis gerekli düzenlemeleri yaparken uçağa binmeden önce beni bırakmaya gelen arkadaşlarım, nam-ı diğer kıymetlilerimin son hallerini hatırlayıp, yüzümde oluşan gülümsemeyi engelleyemedim.
Selim, Malta da bana asılan biri olursa kendisini çağırmasını, bu süre zarfında da dövmeye başlamaması için beni uyarmıştı.
Alex ise tüm bu konuşmalar boyunca o ela gözlerini üzerime dikmiş, beni dikkatle incelemekle meşguldü. Sanki son görüşmemiz olacak gibi her hareketimi ve mimiğimi aklına kaydediyordu. Aslında korktuğunu içten içe hissediyordum. Bu yaşımıza kadar birbirimizden hiç bir zaman bu kadar uzun süre ayrılmamıştık ki.
Ve ben Minik Kelebek lakaplı Pelin. İlk kez Kanatlarım olan Selim ve Alex olmadan, tek başıma uçmaya çalışacaktım.
Selimin bana dediklerini profesyonelce savuştururken, bir anda Alex ile göz göze gelmiştik. İkimizin gözleri birbirine kilitlenmiş şekilde kalırken, birden titreyip eski halime geri döndüm.
"Ay yeter pasaport kuyruğuna giriyorum ben." diye isyan ettim.
"Tamam be kulağımı hastanelik etme kızım" diye bağırdı Selim ve bana kemiklerimden çatırdama sesi gelene kadar sıkıca sarıldı. Alex ise bu sarılma faslı sürerken hala sessiz bir şekilde bana bakmaya devam ediyordu.
Bende Selimin kollarından kendimi kurtarmadan önce yanağına sulu bir öpücük bıraktım. Ve Alexe dönüp "Ee kadın doğum uzmanı. Yumurtalıklarım ve rahmim ne durumda? O kadar dik bakıyorsun ki birden seni ultrason falan sandım." dedim otuz iki diş sırıtarak
Alex ise bu lafımın üzerine sanki transtan çıkmış gibi hafifçe başını salladı. Sonrada tüm havalimanında yankılanacak gür bir kahkaha patlattı.
"Gel buraya başımın tatlı belası." diyerek kollarını bana sarmak için iki yana açtı. Ona sarıldığım da ise beni sanki göğsünün içine sokup orada saklamak istercesine sıkıca sarıldı.
Selime dönüp kaçmaya izin verilmeyecek şekilde hapsedildiğim kolların arasından "Bu beni kollarının arasında Mengen gibi sıkarak öldürmeye niyetli oğlum. Bak ben gittikten sonra kendine dikkat et. Bana sarılma işini sana uygularsa hastanelik olursun." dedim gülerek
Selim "Bir şey olmaz bana. Bu şaşkın doktor bana ne zarar verebilir ki?" diye gülümseyerek Alexe takıldı.
Alex ise ağzında ikimizin de anlayamadığı bir şeyler mırıldanıp beni kolları arasında tutmaya devam etti. Büyük ihtimalle ona lakabıyla seslendiğimiz için sinir olmuş, mırıldanarak da içinden atmaya çalışmıştı.
"Şaşkın Doktor" Alex için kullandığımız efsanevi lakabıydı. Alex, tıptan mezun olup da uzmanlığımı kadın doğumda yapacağım diyince ortaya çıkmıştı. Aslında bu lakabın benim ona yaptığım küçük şakadan sonra oluşması daha muhtemeldi.
Bir sabah Selim ve ben, Alex uyurken gizlice odasına girmiştik. Ben uygun anı bulunca da
"Ay imdat suyum geldi doğuruyorum." diye bağırmam üzerine, Alex kırk yıllık kadın doğum uzmanı gibi yataktan fırlayarak birkaç tıp terimi kullanması ve sanki doğuma yetişme çabası içinde uyku sersemi koşturmasından sonra saatlerce ona gülmüş. olaya uyanması üzerine de aylarca bunun esprisini yapmıştık.
"Ay imdat suyum geldi doğuruyorum." diye bağırmam üzerine, Alex kırk yıllık kadın doğum uzmanı gibi yataktan fırlayarak birkaç tıp terimi kullanması ve sanki doğuma yetişme çabası içinde uyku sersemi koşturmasından sonra saatlerce ona gülmüş. olaya uyanması üzerine de aylarca bunun esprisini yapmıştık.
Beni bu güzel anılardan çekip alan şey ise Polisin beni uyarmak için öksürmesiydi. Büyük ihtimalle ben eski anıları ve yaşadıklarımı düşünürken o bana seslenmiş, bende donuk, dalmış suratımla öylece duruyordum.
Okula kabul mektubumu ve pasaportumu bana doğru uzatıp, sanki avını yakalamış ve onunla oyun oynayan bir aslan gibi, bir anda
"Ne kadar kalacaksınız? "dedi
"Ne kadar kalacaksınız? "dedi
Sorusuna gafil avlanmayıp hızla "İki ay." dedim.
Polis pasaportumu kendisine geri çekti ve sonunda kulaklarıma ilahi ses gibi ulaşan,pasaportuma vurulan damga sesini duyup, yüzümdeki hızla oluşan gülümsemeye engel olamadım.
İçimdeki deli iç sesim oturduğu koltuktan kalmış "Madem alacaksın beni ülkeye ne bu kadar artistik hareket be kardeşim? Şeceremi sordun." diyerek parmağını polise doğru sallamaya başladı. Mantıklı iç sesim yerinde kalkıp deli olanı sakinleştirmeye başladı.
Bende yirmi dört yaşına uyacak bir nezaketle
"Teşekkürler. İyi günler." diyerek pasaportumu ve evraklarımı hızla toparlayıp, yerdeki çantalarımı da bir halterci gibi sırtlayarak yürümeye başladım.
"Teşekkürler. İyi günler." diyerek pasaportumu ve evraklarımı hızla toparlayıp, yerdeki çantalarımı da bir halterci gibi sırtlayarak yürümeye başladım.
Terminalin içinde yürümeye devam ederken camdan yansıyan görüntüye bakıp mutlulukla iç çektim.
Yeni bir ülke, iki ay da olsa özgür ve kısıtlamalar olmadan sürecek bir yaşam. Bunların hepsi sadece ince camın ötesindeydi.
Maceramın kesin olarak başladığını cümle aleme duyurmak için telefonumu cebimden çıkarıp anlık yer bildirim uygulamasından check-in yaptım. Bunu hem bazı arkadaşlarıma sağ salim indiğimi haber vermek için hem de meraktan çatlayan bazı kem gözlü, fettan insanların öğrenip meraktan çatlaması için yapıyordum.
Ne kadar ben kimsenin hayatına karışmayıp, merak etmesem de hayatımda olan ve olmasını da engelleyemeyeceğim insanların merak duygusunu körüklemek hoşuma gidiyordu.
Telefonu cebime atmadan önce kıymetlilerimin olduğu Üç Kafadarlar ve inmemi merakla bekleyen Aile WhatsApp grubuma da geldiğimi yazdım.
Ve iki ay boyunca kanatlarım olmadan uçmak için ülkeye ilk adımımı resmen attım.